Hangi Alanda Yaşıyoruz?

 

Bazen hayatıma bakıyorum… Tavuklardan tek farkımız: Farklı zekada aynı hayatı yaşıyor olmamız. Günün ilk ışığında, servise binip işlerimize yetişip, kafa sallayıp, günün batan ışığında kümeslerimize geri dönüyoruz. İnanın bu dediğimi tavuklar da yapıyor… Sosyal hayatımız ise; birbirinden farklı kafelerde takılmak, AVM lerde vakit geçirmek ve bütün bunları sosyal medyada paylaşmak… Galiba bir bunu tavuklar yapamıyor çünkü onların sallayacak kuyrukları yok!

Konfor alanının içinde kendimizi sürekli tekrar etmiyor muyuz? Tecrübe dediğimiz şey: Sadece cv de yazan yıl ve ay dan mı ibaret? Sosyal olmak için, toplum önünde siyaset ve futbol mu konuşmak gerek?  Patronunuzun dayattığı hedeflere ulaşmak sizi gerçekten de başarılı kılıyor mu ve her şeyden önemlisi yaşadığınız bu hayattan mutlu musunuz?

Hayat değerleriniz bazen özgürlüğünüze çeper olur, kıramadığınız kabuğun arasında sıkışıp kalırsınız. Konfor alanında yaşamak size güven verebilir, ama hayatınızın kariyer basamakları sizin Gelişim Alanınızdadır her zaman.

Konfor alanı insanların hedeflerini gerçekleştirmesine engel olan, bireylerin etrafa, çevresindeki olaylara karşı farkındalığını azaltan, kişiyi tatlı tatlı hapseden bir alandır. Evet konfor alanı güven verir, fakat zamanla yeteneklerimizi köreltir ve tam anlamıyla pas tutmamıza neden olur. Bu alandan çıkmanın anahtarı ise cesarettir. İlk başta korkabilirsiniz hatta hemen rutininize dönüp konfor alanınıza kaçmak isteyebilirsiniz. Ancak düşünün her seferinde ringdeki köşemize çekilseydik hiçbir maçın kazananı olamazdık. İlk kez yaptığımız bir yemek beğenilmedi diye vazgeçseydik bugün hep dışarıda yemek yemek zorunda kalırdık. Kendi çeperlerimizden sıyrılıp mağlup etmek gerekir bazen kendimizi. İşgali mümkün bu alanın içinde kendimizi tekrarlamaktan öte yollar da var. İnanın, başlarda su çok soğuk ama girince alışıyorsunuz!

Unutmadan, bu yeni dünya düzeninde kimse bir şey bilmiyor. Eğer bir hedefiniz var ise onu korumalısınız… Sizi küçümseyen size inanmayan insanları önemsemeyin. Kimsenin size “Sen Yapamazsın” demesine müsaade etmeyin. Haydi hayaller kuralım ve onu gerçekleştirmek için korkularımızla yüzleşelim…

 

İçimdeki Ben

Kendime bir hedef koyduğum zaman, çoğu kez kafamın içinde bir benlik oluşuyor. Kendine güveni tam, baskıcı değil ama hırslı ve belki de biraz ısrarcı biri olabilir. Hedeflerimi gerçekleştirmem için o kafamın içinde benimle konuşuyor, hatta bana kendi adımla sesleniyor, beni motive ediyor. “Şöyle yapmalısın Gürkan, dayanmalısın Gürkan” gibi. Sanırım ortaokuldan beri orada ve gerektiğinde ortaya çıkıyor, aslında ona ihtiyacım olduğunda ben çağırıyorum demek daha doğru. Sanki tamamen bilinçli yaratılan ve ihtiyaç duyulduğunda aktive olan bir otokontrol mekanizması. Çoğu insanın zihninde farklı şekillerde olduğunu tahmin ediyorum. Eminim ki; kimisinde, ölmüş büyükannesi, babası, ya da bende olduğu gibi kişinin Kendisi…Belki ki de Tanrı veya Allah…

Asıl kafamı kurcalayan, bu yardımcı olan otokontrol mekanizmasını beynimiz nasıl ve neden oluşturuyor, onun karakterini nasıl belirliyor? Acaba o da bizimle birlikte büyüyüp gelişiyor mu yoksa aslında o bir duyguyu mu temsil ediyor? Kendi örneğimdeki gibi; acaba ortaokuldaki hali ile bugünkü hali bir mi?  Hani nasıl mutluluk duygusunun hissi değişmez, sadece mutlu olduğunuz şeyler değişir, acaba kafamızda yarattığımız otokontrol mekanizması da bir bakıma his mi? Belki de çevremizden farkında olmadan aldığımız bir tür enerjidir, ne dersiniz 😉

Ben…

Son zamanlarda neredesin sen???

Genel yoğunluk diyelim 🙂

Önce yeniden öğrenci olduğumun haberini vereyim.  Güzel bir duygu yeniden öğrenci olmak ama lisanstaki gibi değil takibiki de. Genelde böyledir ya ikinci kez tekrarladığınız şeyden aldığınız haz hep daha azdır. Benim içinde biraz öyle oldu galiba. Bunu iktisattaki Azalan Verimler Kanuna göre de açıklayabilirim ama o kadar akademik bir yazı olmasını istemiyorum. Lisanstan farkı ne derseniz. İlk olarak artık 2 yıl iş deneyimim var. Derslerde aldığın ve alacağın teorik eğitimin neresinin daha önemli olduğunu ve olacağını kestirebiliyorsun. Anlatılan bir konuda artık senin için de güncel hayattan paylaşabileceğinbca1fdae051ec392a8742d5f27796bc6_400x400 bir tecrübe ve deneyiminin olması bence çok daha önemlisi. Diğer fark ise özel bir üniversite olması.Bunca yıldır Devlet okulları ve üniversitelerinde dirsek çürüten ben ilk kez özel bir üniversitedeydim. Farklı bir ortam yani. Ders bitiminde toplu ulaşım yerine herkesin kendi arabasına binip, konvoy halinde gitmesinden tut da, öğrenci işlerine kadar herkesin ingilizce konuşabildiği bir ortamın olması biraz garip geldi. Kayıttan sonra tatile gitmiştim. Ders kaydını yapmayı unutmuşum ders kayıt işleminin bitimine 1 saat kala hemen aranıp bu durumu bana bildirdiler. Dersi seçemeyecek durumda olduğumu anlattım, onlar da benim adıma gerekli dersleri seçmişler. Bu iyiliği devlet üniversitelerini geçin, anneniz babanız bile yapmaz 😀 Sınavlara gelince öğrenci profili biraz yüksek, umarım çan uygulanmaz  😛 Düşünsene büyük firmaların muhasebe ve finansal denetimini yapan 10 numara gözlüklü hintli adamlar ile aynı çan’a tabi tutuluyorsun. Biraz acımasızca değil mi ? 🙂

DCIM130GOPRO

Gelelim Tatile… Bu yaz farklı bir tatil yaptım diyebilirim. Doğadayız ekibi ile Fethiye de 54 kişilik kamp programına gittim. Her güne bir tane aktivititesi olan güzel eğlenceli bir programdı. Sabah 07:30’ta kalkıp kahvaltı yapıp, akşam 5’e kadar full aktiviteler içinde geçti. Tekne Turları, Rafting,Yamaç Paraşütü, Scuba Diving, Çamur Banyosu, Safari vs.  Doğayla o kadar iç içe ve aktif bir tatil geçiyorsunuz ki cep telefonuna bir sabah, bir de akşam bakabiliyorsunuz. Ülke gündemine 1 hafta ara veriyorsunuz ve en önemlisi de tüm yılın stresini bırakıyorsunuz. Hatta tatil dönüşü iş yerindeki bilgisayarımın şifresini dahi hatırlamıyordum.  Şimdilerde ise Forestanbul etkinliğine gitme arifesindeyim 🙂 Evlenmeden önceki bucket listesine mutlaka ekleyin derim.

100tam_bugday

Bugün marketing dersinde reklam tadında bir case çözdük. Uluslararası bir firmadan üst düzey olarak çalışan birisi geldi. Önce “Before the internet” üzerine paylaşımlarda bulundu sonra da case olarak “240 derece” adlı fırın işletmesinin konsepti üzerine yeni iletişim kanalları ve pazarlama stratejilerini geliştirilmesini istedi. Ulenn altı üstü bir ekmek amma abarttın diyebilirsin. Fakat adamlar hakikaten işin ambalajını güzelleştirmişler (İsteyen: http://www.240derece.com bakabilir) Bana Nöromarketing ve Pizza adlı  yazımı hatırlattı. Evet sundukları biraz niş özel bir pazar ;fakat kaliteli ve iyi bir ekmek herkesin hakkı deyip mass olmasa da ürünü farklılaştırılıp biraz daha büyük kitleye hitap edebilirler diye düşünüyorum. Hangi segmente bakarsanız bakın, kitle büyüse de küçülse de damak tadımız sıcak ekmek diyor bence. 2 kişilik gramajlı, 5’li veya 10’lu vs , dondurulmuş ekmek hamur paketleri satılabilir. Kendi fırınınızda özel olarak yoğurulmuş mayalı ekmeği insanlar kendileri de pişirip yapabilmeli diye düşünüyorum. Hatta hafta sonları pazar kahvaltılarında da bu ekmeğin yeri ayrı olur diye düşünüyorum 🙂 Bunu pizzacılar bile düşünmeli… Sattıkları şey ekmek hamurundan çokta farklı değil zaten 🙂 ( 30 dk da resimdeki sıcak ekmek için verebileceğiniz intrinsic value sizce de normal bir ekmekten daha yüksek değil midir? )

Fotoğrafçılık – Kursu

canon_or_nikon

Geçen hafta Nikon makinayla, Canon Fotoğraçılık kursuna gittim… Açıkçası beni bu davranışımdan dolayı fazla iddialı buldular (O ne özgüven o hesabı) 🙂 Ben nereden bileyim bu iki marka kullanıcılarının birbirlerini sevmediğini 🙂 Kursun hocası seni buraya nasıl aldılar dedi (İçimden ohaaa…. Sanki tutuklandım, Canon Mahkemelerinde yargılanacağız dedim)  Hatta kursta, “Fotoğraf gezilerinde Canon’cular ile Nikoncular ayrı otururmuş” yok “Nikoncular fazla havalı oluyormuş” diye garip garip laflar döndü. Gerçi kursun sonunda ben de havaya girer gibi oldum ne hikmetse…. Ama bunda nikon makinanın etkisi nedir onu bilemiyorum tabi 🙂 Kendim adına, Canon’cuları da seviyorum (Zeytin dalını uzattım) 😛 Şunu belirteyim fotoğrafçılık pahalı bir hobiymiş. İşin tekniğine girdikçe hep daha iyisi için daha çok para vermeyi düşünüyorsunuz. Mesela Nikoncuların prime lens dediği aynı zamanda Canoncuların da sabit dedikleri lens ile arkası flu fotoğrafları çekmek çokta zor değil… İşin tekniğini açıklıyorum “Para” 😉  f: 1,4 ; 50 mm bir prime lens 1.439 TL veriyorsunuz Şip şak arkası flu fotoğraf 🙂 Yok ben fazla mükemelliyetçi değilim der iseniz f: 1,8 50 mm prime lens’e 300 TL para vererek de yapabilirsiniz. Eğer benim gibi aşırıya kaçmaz iseniz f:1,8 lens de işinizi görür. Temel fotoğrafçılık eğitiminden sonra Tıp daki TUS gibi bir alandan uzmanlaşıyorsunuz ve ona göre lens ve ekipmanları topluyorsunuz. Benim gibi amatör olarak takılıyor iseniz 24 mm :120 mm lens + Prime lens + Tripod (belki polarize filtre) işinizi görecektir.

Nikon 1917 de Japonya’da kuruluyor ( tıpkı ezeli rakibi Canon gibi) ve 1990 yılına kadar da pazardaki liderliğini bir şekilde elinde tutuyor. 1990 da Canon çeşitli yeni mercek teknolojisi (IS özellikli vs.) atılımlarıyla ezeli rakibi Nikon’un liderliğine son veriyor. Okuduğum kaynaklar böyle yazsa da bence bu konuya sadece teknoloji boyutundan da bakmamak lazım, çünkü ben Nikon’u pazarlama boyutunda da pasif buluyorum açıkçası. Örneğin Canon: fotoğraf makinesi alan tüm müşterilerine https://www.gorselakademi.net/ üzerinden video eğitimler ve Temel Fotoğrafçılık kursunu bedava veriyor. Tabii bu eğitimlerde iyi çekim için bazı teknikler (Hap diye tabir edilen) ve lenslerin tanıtımları da (reklamı) yapılıyor. Alanım biraz pazarlama olunca bu yöntemin güzel ve etkili olduğununu da eklemek istiyorum . Neden mi? Elinizdeki akıllı cep telefonları günümüz amatör fotoğrafçılarını tatmin edecek özellikteler. Çekim özelliği, kullanım kolaylığı ve müşteri deneyimi konusunda profesyonel makinelere göre bariz öndeler. O sebeple de günümüzde Akıllı telefon kullanıcısının, sürekli auto modda çekim yapan profesyonel makine kullanıcısından çokta farklı olmadığını düşünüyorum. Bu tarz kurslar da elindeki Mercedes’i Tofaş gibi kullanma diyor açıkçası 😉 Ama makine almanız da işi çözmeyecektir elbette… İşin zevkini almaya başladıkça daha iyi fotoğraf için daha çok para harcayacaksınız 🙂 Çünkü düzen böyle …

Kurstan Nikon Makine ile 😛 alan derinliği ile ilgili örnek bir çalışma paylaştım… (Bu arada fotoğraf teknik özellikleri: f: 5,4 55 mm ISO 200 yani klasik Normal sınıftan Lens.)

DSC_0049

Aşağıda Hap şeklinde kursta öğretilen kısa özet bilgi:

CapturDDe

Capture

Sloganımız: Anı Ölümsüzleştir 😉

İçe Kapanık İnsanlar


İÇ DÜNYANIZ MI YOKSA DIŞ DÜNYANIZ MI DAHA ZENGİN ?

Genelde, aileler, çocuklarının toplum içinde girişken ve konuşkan olması için baskı yaparlar. Ancak psikologların artan şekilde kabul ettiği bir kurama göre, insanlar doğuştan içe kapanık veya dışa dönük olarak dünyaya geliyor.

Time dergisine göre, “ABD’de yayımlanan sayısında bu konuya yer verdi. Tahminlere göre, insanların yüzde 30’u içe kapanık oluyor ve İçe kapanıklık, utangaçlıktan farklı kabul ediliyor.”

İçe kapanık insanlar, daha az arkadaşa sahipler, ancak bu ilişkileri daha derin ve tatmin edici oluyor. Aynı zamanda, dışa dönüklere göre daha dikkatli oluyorlar, bu da daha fazla düşündükleri ve daha akıllıca kararlar aldıkları anlamına geliyor. İyi birer dinleyici olmaları onları iş dünyasında daha iyi liderler haline getiriyor. En büyük özelliklerinden biri de iyi konsantre olabilmeleri ve yalnız çalışabilmeleridir. Bu özellikleri sayesinde yeni fikirler bulabiliyor ve bir yetenek üzerinde uzmanlaşabiliyorlar.

Araştırmalara göre içe kapanıklar, diğerlerine göre yüzde 28 oranında daha az finansal risk alıyorlar. Bu da hem iş dünyası hem de politikada başarılı olmalarını sağlıyor.

Bilmemiz Gerekenler: (Yanlış Bildiklerimiz)

1. İçe dönükler UTANGAÇ değillerdir.

Utangaç, genel olarak sessiz ve toplum içinde açılmayan insanlar için kullanılan terimdir. Gerçekte, içe kapanık birisi yalnız olmaktan enerji alan ve enerjisi diğer insanların yanında olmakla tükenen birisidir. İçe dönük olmak diğerlerinden korkmak anlamına gelmez. Bu daha çok içsel bir enerji değişimidir, içe dönük insanın etrafında onun konfor bölgesine henüz kabul edilmemiş insanlar olduğu zaman meydana gelir.

2. İçe dönükler KENDİNİ BEĞENMİŞ (KİBİRLİ) DEĞİLDİR.

Bu, içe dönük birisi için insanı kamçılayan bir durumdur. İçe dönük insan için kendini bir grup insan içine dahil etmek veya rastgele bir konuda konuşma başlatmak neredeyse imkansızdır. Bu içe dönüklerin kendilerini diğerlerinden üstün gördüğü anlamına gelmez. Bu sadece onların bu gibi durumlarda rahat edemedikleri anlamına gelir.

3. İçe dönükler SOSYAL OLMAYI SEVER.

Arkadaşlar arasında rahat bir durumda iken, ki bunlar enerjiyi artırır, içe dönükler yüksek sesli ve çok eğlenceli olabilirler. Aslında doğru grupla sosyalleşmek bir sürü olumlu enerji sunabilir.

4. İçe dönükler ÇOK İYİ BİR GÖZLEMCİDİR.

İçe dönük bir insanın zihni çok güçlüdür ve çoğu zaman, bir durum hakkında çok fazla düşünür.

—————————–

Bir daha ki sefere, birisiyle karşılaştığınız zaman, hatta bir çocukla bile, utangaç veya kibirli olduğunu düşünürseniz, bu önyargınız hakkında iki kere düşünün!!! Hepimiz farklıyız, anlaşılmaya ihtiyacımız var. Eğer siz de içe dönük bir insan olduğunuzu düşünüyorsanız, bence eksik değil özelsiniz, tıpkı herkes gibi 😉

Unutmadan, İş hayatının en yaratıcı fikirleri İçe Kapanık İnsanlarındır.
Mohandas Gandi (Devrimci)
Steve Jobs (Apple CEO)
Warren Buffett  (İşadamı)
Bill Gates (CEO)
Hillary Clinton (ABD Dışişleri Bakanı)

 s-8680a030758ce2991079f17d0d14a68b2078aaec (1)

Kaynak: mindbodygreen.com
Time Magazine
habertürk.com