Ey Zahit Şaraba Eyle İhtiram

Edib Harabi -Ey Zahit Şaraba Eyle İhtiram

Ey zahit şaraba eyle ihtiram
İnsan ol cihanda bu dünya fani
Ehline helaldir naehle haram
Biz içeriz bize yoktur vebali

Sevap almak için içeriz şarap
İçmesek oluruz duçar-ı azap
Senin aklın ermez bu başka hesap
Meyhanede bulduk biz bu kemali

Kandil geceleri kandil oluruz
Kandilin içinde fitil oluruz
Hakkı göstermeye delil oluruz
Fakat kör olanlar görmez bu hali

Sen münkirsin sana haramdır bade
Bekle ki içesin öbür dünyada
Bahs açma harabi bundan ziyade
Çünkü bilmez haram ile helali
—————————————————-

Bu dizelere kulağınız yabancı olmasa gerek, eminim orada burada kafede ya da en azından Erkan Oğur dan  bir yerden denk gelip dinlemişsinizdir. Yazıldığı dönemden dolayı içinde Osmanlıca kelimeleri fazlasınca barındırıyor. Dizeleri bütün olarak pek anlamadığımızdan olsa gerek daha çok kelime ve kelime grubu halinde işimize geldiği gibi anlıyoruz. Özellikle kırmızı bold olarak gösterdiğim kısımlara içen arkadaşların daha çok söylediğine tanık olurken işin aslı çok farklıymış arkadaşlar :)…. Aslında Ey Zahid Şarabı tasavvufi bir müziktir. İçki içerken tasavvuf müziği söyleyen tek millet bizizdir diye düşünüyorum 😛  Zaten kırmızı dışında kalan her bir dize size bu tadı verdirtiyor.  Sözlerin anlamı aşağıdaki gibi….

Ey zahid ilahi aşkın cezbesine saygılı ol
Olgun insan ol, bu dünyadaki her şey geçicidir
Bu ilahi aşkın lezzetini herkes anlayamaz
Anlamayan için yasak olabilir ama anlayana serbesttir

Allah’a layık kul olmak için ask şarabından içeriz
Eğer ilahi asktan uzak kalırsak o zaman azap içinde oluruz
Senin buna aklin ermez bu manevi bir bakıştır
Dergâhtaki eğitimle biz bu olgunluk seviyesine ulaştık

Kandil geceleri ilahi aşkın cebesine tutuluruz (cezbe demek
İstemiş Herhalde burada arkadaşlar)
Kandilin içindeki fitil gibi Allah aşkıyla yanarız
Allah’ın yüceliğini göstermek için aydınlatıcı oluruz
Fakat gönül gözü açık olmayanlar bunu anlayamazlar

Bu sözlerimi inkâr ettiğin için bunlar sana yasaktır
Allah’ın yüceliğini burada anlamayan ahirette de anlayamaz
Ey harabi bundan fazlasını burada açıklama
Çünkü onlar senin sözlerindeki inceliği anlayamazlar

Müzik Hayat Eğrimiz

Yabancı Müzik yoktur, Müziğe yabancı insan vardır…
Sevdiğiniz bir şarkıyı dinlerken kendinizi daha iyi hisseder, rahatlar, hayal kurar, eğlenir, bazen de geçmişe dalar gidersiniz…

(Balmorhea – The Winter)

Müzik, kelimelerle anlatılamayan duyguların, düşüncelerin dilidir. İnsan ruhunun derinliklerinin seslerle hayat bulmasıdır. Müzik herkesin anlayabildiği ve anlayabileceği yegâne dildir. En ilkelinden en gelişmişine kadar bütün toplumlarda müzik yaşamın bir parçasıdır. Sonuçta hangi toplum olursa olsun müziksiz bir yaşam söz konusu değildir ve ne olursa olsun, nasıl tanımlanırsa tanımlansın müzik sadece müzik değildir. 

Benim ya da senin müzik ile ilk buluşman nerede nasıl oldu, tam olarak bilmesekte , araştırmalar bu ilişkinin ilk kez anne karnında başladığını gösteriyor. Anne karnında tutulan ilk ritm, öğrenme sürecinin de önemli bir halkasıdır. Bebekler konuşma dilini, gösterilen obje ve çıkarılan sesler arasındaki ilişki kurmaya başlayarak öğrenirler. Muhtemelen de ilk Anne ve Baba sözcüğü bu yaşlarda söylenir. İlerleyen dönemlerde de daha zor tekerlemeler ve çiçekli böcekli şarkılar eşlik eder.

Büyüyüp, ergenlik dönemi gelip çattığında; Karakterin duygularına ve çevreye bağlı olarak yeniden şekillenir. Adeta yeni bir kimlik basılır ve kimliğin arkasına işlenir müzik tarzın: Pop, Rock, Jazz, Protesto, Arabesk, Türkü ve daha fazlası… Ama yeni müzik arayışın durmaz, o da seninle beraber sürekli değişir. Aşık oldun mesela Pop dinlersin, işler kötü gittiğinde Arabesk, Devlete kızınca da protesto müzik dinlersin.

Duygularının bir dışavurumu olmalı dersin; Şiir yazmayı dener, güzel ve duygulu şiirleri bu dönemde yazamazsan da usta şairlerden günümüze gelmiş şiirleri tek tek okur, ezberlersin. Sonra da yeni bir müzik aleti çalmaya karar verirsin. Uzun bir yolculuktur… Zaten büyük dostluklar, uzun yolculuklarla başlar değil mi? Gün gelip arkana baktığında artık senin sırdaşın, ölene kadarki hayat arkadaşın oluvermiş.

Orhan Velinin bir şiiri vardı, eminim hatırlarsınız:

Ağlasam sesimi duyar mısınız, Mısralarımda;
Dokunabilir misiniz, Göz yaşlarıma, ellerinizle?
Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel,
Kelimelerin ise kifayetsiz olduğunu
Bu derde düşmeden önce.”

Müzik, böyledir işte… Durup, tam da boğazımda düğümlendi dediğin anda başlar. Anlatacak kelimeler yoktur, sadece o ve derdinizi anlatabileceğiz birkaç nota vardır.  Filmleri düşünün. O en duygusal sahneleri… Başrol oyuncularının bile birbirine bakıp sustuğu anda, müzik sizi sizden alıp, tam da filmin merkezine koyar. Artık siz, filmin hem başkahramanı hem de figüranısınızdır…  (İşte Duygu patlaması)
((Bir de böyle bir sahneyi müziksiz sadece alt yazı ile izlediğinizi düşünsenize…))

———————–

Bazen, gazetede televizyonda bir haber görünce sorarsınız ya kendinize biz ne ara bu kadar duygusuz olduk diye. Esasen duygularımız değişmedi. Bence hayatımızda ya da çalıştığımız yerde rakamlar, grafikler hep daha önemli olduğundan,  duygularımız hep ikinci planda kaldı. Eğitim sistemi mi , ekonomik sistem mi daha suçlu bilemiyorum, ama  duygularımızı dışarı vurabilmeliyiz . Sadece müzik dinlemek değil meselem, biraz da Müzik yapalım, Resim yapalım, An yazalım

Sözsüz, Sanat filmi tadında güzel bir klip…
Bence her bir sahnesi çalan müzik kadar derin ve anlamlı…