Fotoğrafçılık – Kursu

canon_or_nikon

Geçen hafta Nikon makinayla, Canon Fotoğraçılık kursuna gittim… Açıkçası beni bu davranışımdan dolayı fazla iddialı buldular (O ne özgüven o hesabı) 🙂 Ben nereden bileyim bu iki marka kullanıcılarının birbirlerini sevmediğini 🙂 Kursun hocası seni buraya nasıl aldılar dedi (İçimden ohaaa…. Sanki tutuklandım, Canon Mahkemelerinde yargılanacağız dedim)  Hatta kursta, “Fotoğraf gezilerinde Canon’cular ile Nikoncular ayrı otururmuş” yok “Nikoncular fazla havalı oluyormuş” diye garip garip laflar döndü. Gerçi kursun sonunda ben de havaya girer gibi oldum ne hikmetse…. Ama bunda nikon makinanın etkisi nedir onu bilemiyorum tabi 🙂 Kendim adına, Canon’cuları da seviyorum (Zeytin dalını uzattım) 😛 Şunu belirteyim fotoğrafçılık pahalı bir hobiymiş. İşin tekniğine girdikçe hep daha iyisi için daha çok para vermeyi düşünüyorsunuz. Mesela Nikoncuların prime lens dediği aynı zamanda Canoncuların da sabit dedikleri lens ile arkası flu fotoğrafları çekmek çokta zor değil… İşin tekniğini açıklıyorum “Para” 😉  f: 1,4 ; 50 mm bir prime lens 1.439 TL veriyorsunuz Şip şak arkası flu fotoğraf 🙂 Yok ben fazla mükemelliyetçi değilim der iseniz f: 1,8 50 mm prime lens’e 300 TL para vererek de yapabilirsiniz. Eğer benim gibi aşırıya kaçmaz iseniz f:1,8 lens de işinizi görür. Temel fotoğrafçılık eğitiminden sonra Tıp daki TUS gibi bir alandan uzmanlaşıyorsunuz ve ona göre lens ve ekipmanları topluyorsunuz. Benim gibi amatör olarak takılıyor iseniz 24 mm :120 mm lens + Prime lens + Tripod (belki polarize filtre) işinizi görecektir.

Nikon 1917 de Japonya’da kuruluyor ( tıpkı ezeli rakibi Canon gibi) ve 1990 yılına kadar da pazardaki liderliğini bir şekilde elinde tutuyor. 1990 da Canon çeşitli yeni mercek teknolojisi (IS özellikli vs.) atılımlarıyla ezeli rakibi Nikon’un liderliğine son veriyor. Okuduğum kaynaklar böyle yazsa da bence bu konuya sadece teknoloji boyutundan da bakmamak lazım, çünkü ben Nikon’u pazarlama boyutunda da pasif buluyorum açıkçası. Örneğin Canon: fotoğraf makinesi alan tüm müşterilerine https://www.gorselakademi.net/ üzerinden video eğitimler ve Temel Fotoğrafçılık kursunu bedava veriyor. Tabii bu eğitimlerde iyi çekim için bazı teknikler (Hap diye tabir edilen) ve lenslerin tanıtımları da (reklamı) yapılıyor. Alanım biraz pazarlama olunca bu yöntemin güzel ve etkili olduğununu da eklemek istiyorum . Neden mi? Elinizdeki akıllı cep telefonları günümüz amatör fotoğrafçılarını tatmin edecek özellikteler. Çekim özelliği, kullanım kolaylığı ve müşteri deneyimi konusunda profesyonel makinelere göre bariz öndeler. O sebeple de günümüzde Akıllı telefon kullanıcısının, sürekli auto modda çekim yapan profesyonel makine kullanıcısından çokta farklı olmadığını düşünüyorum. Bu tarz kurslar da elindeki Mercedes’i Tofaş gibi kullanma diyor açıkçası 😉 Ama makine almanız da işi çözmeyecektir elbette… İşin zevkini almaya başladıkça daha iyi fotoğraf için daha çok para harcayacaksınız 🙂 Çünkü düzen böyle …

Kurstan Nikon Makine ile 😛 alan derinliği ile ilgili örnek bir çalışma paylaştım… (Bu arada fotoğraf teknik özellikleri: f: 5,4 55 mm ISO 200 yani klasik Normal sınıftan Lens.)

DSC_0049

Aşağıda Hap şeklinde kursta öğretilen kısa özet bilgi:

CapturDDe

Capture

Sloganımız: Anı Ölümsüzleştir 😉

Pizza – Nöromarketing

1989 yılında Türkiye de ilk pizza dükkanı açılır ve uzun sürmeden de kapanır. O yıllarda insanlar aşık olduğunda Cengiz Kurtoğlunu dinleyen, karnı acıktığında annesinin yaptığı yemeği yiyen, Almancılar da olmasa sabah kahvaltısında nescafe içildiğini bilmeyen, Burger zincirlerini karnını doyurmak için değil de amerikani ortamı görmek için giden bir toplumduk. Kısacası, döner lahmacun var iken neden salçalı ekmek (pizza) yiyecektik ki?

Pazarlama = Hikaye !

1991 yılında Murakami-Wolf-Swenson Productions’ın ürettiği bir çizgi film dünyada büyük ilgi görür. Yapımcı şirket Türkiye’deki bir özel kanala bu çizgi filmi teklif eder. Kanal şaşkındır, fiyat gerçekten olması gerekenin %10’udur. Adeta kapandaki peynir gibi duran bu teklifi kaçırmaz özel kanal.Yayınlanmaya başlar. Çizgi film Türkiye’de de çok tutulur. Oyuncakları, rozetleri, kartpostalları, defterleri ve kitap kapları ile müthiş bir pazarlama da beraberinde gelir.

1994 yılına gelindiğinde çizgi film dizisi milyonlarca çocuğu ve genci etkisi altına almıştır. Bu çocuklar tuhaf  bir biçimde annelerinden pizza pişirmesini istemeye başlar. 😀 Türk anneleri pizzayı nasıl yapacağını bilmez. Talep gitgide artar. Derken artan talebi karşılamak için pizza zinciri dükkanları  Türk annelerinin imdadına yetişir yeniden aktif hale gelir.

Bugün o jenerasyon, akşam eve vardığında yemek yapmak yerine hızlı, doyurucu ve pratik yemekleri daha çok seviyor ve  tercih ediyor…Bugün reklamını sıkça gördüğümüz pizza markası Türkiye’de ayda 7 milyondan fazla pizza satıyor.

Televizyonlar, Bilgisayarlar, İnternet, Cep telefonları, bizi birbirimize kolay ve hızlı ulaştıran her şey…. Kültürel değişimimizi hızlandırdı… Siyasetçilerin tek millet, tek devlet söylemleri bir yere, ülke sınırlarını kaldıran Teknoloji , dünyanın hakim ideolojisi ve bayrağı altında bizleri topluyor ve istediği yönde örgütleyebiliyor.

Şuan sigaranın karizmatik ve erkeksi bir havası var ise Marlboro reklamındaki Kovboya, her sabah işe giderken bir elimizde kahve, diğer elimizde pahalı ve lüks Apple ürünleri alıyor/taşıyor isek Amerikan filmlerine borçlu değil miyiz.

….
Off yoruldum. Akşam Akşam Salçalı ekmek(pizza) mi söylesem ne ?? 😛 (Neredeydi şunun telefonu ) Menüye bakarken fark ettim, Pizza yuvarlak olur dikdörtgen değil. Çünkü pizza genelde 3-4 kişiyle beraber yenir ve yuvarlak şeklin herkesi kucaklayan, lezzete davet eden bir mesajı vardır.  😉

Hızlı ve sıcak servisi olan Köy ekmeği, peynir, tereyağ, reçel hizmeti olsa abonesi olurum 🙂 Hem de akılda kalıcı pazarlama hikayesine de gerek yok. Ne dersiniz, salçalı ekmeğin (pizza) yerini almaz mı?

(Kaynak: Ömer Ekinci /Star Gazetesi)

İşte Reklam bu’dur

İşte bizden bir reklam…. Can sıkmayan biraz tebessüm ettiren güzel bir reklam… Anneler günü için teknosa tarafından hazırlanmış..
Peki; reklamlar neden can sıkıcıdır! Bence can sıkıcı olmak zorunda değil ama ülkemizde maalesef öyle … çünkü; filminizin yada dizinizin en tatlı yerinde, tam ortasında gereksiz güldürmeyen üstelik size ders vermeye çalışan, sanki kimya laboratuvarında en aptala ders anlatır gibi ders anlatan reklamlar çekiliyor. İşin içine yaratıcılık hiç katılmıyor. Utanmasalar yoklama alıp, ödev verecekler :). ( O kadar ciddi bir reklamcılık türü)…..

Reklamcılıkta oysaki 3 şey “kurgu, müzik, görsellik” çok önemlidir. Vermek istediğiniz mesajın ancak bu şekilde ambalajını güzelleştirebilirsiniz. Teknosanın çektiği bu reklamda çok güzel bir kurgu, unutulmaz olmasa da bizden bir müzik var . Tebessüm ettiren tekrar tekrar izleyebileceğiniz bir reklam. (Reklamda süreklilik önemlidir.)

Sinemada unutulmaz filmlere bakın orada da aynı şeyi göreceksiniz. Godfather, Braveheart ya da Titanic bu 3 lemeyi başarıyla uygulamışlardır. Reklamcılıkta böyledir. Algida’nın ve Garanti’nin çektiği şu reklamlara bir bakalım:

Okumaya devam et